Kimseciklerin
adını işitmediği küçük bir kara parçası varmış. Üzerinde yaşayan halk ona
“Dingin Ada” dermiş. İnsanlar zaman kavramını hissetmez, bir yere yetişme
telaşı yaşamazmış. Sayılı kişinin yaşadığı bu adada, mutsuz bir yüz görmek
zormuş. Halk günün doğumuna şükreder, gün batımının arkasından su dökermiş. Yaşayanlarının
balıkçılık ve tarımla uğraştığı Dingin Ada’nın kimilerine göre en büyük eksiği,
üzerinde bir okul bulunmamasıymış, kimilerine göre de bir sorun olarak görülmezmiş.
Bu adada, her gün
çocukları küçük kayığına bindirip iki buçuk saat uzaklıktaki okula götüren yaşlı
bir balıkçı varmış. Karşılığında ne teşekkür beklermiş ne de bir ekmek
istermiş. Çocukları her sabah kıyıdan alır, Şehir Ada denilen yerdeki okula götürür
sonra da onları Dingin Adasına geri bırakırmış.
…
Tavanı rutubet
kokan evlerinde hevesle okula gitmek için sabahı bekleyen çocuklardan birinin
adı İda’ydı. Fakat diğer çocukların aksine, şehir adasına gitmeye onlar kadar
hevesli olmayan İda’nın tek amacı yol boyunca yaşlı balıkçının öğütlerini
dinlemekti. Aslında bu yol sırasında midesi bulanır, okul dönüşlerinde ise
yorgun haliyle dalgalı denizin üzerinde bir sağa bir sola sallanmayı sevmezdi. Fakat
Yaşlı Balıkçı’nın sohbeti İda için her şeye katlanmaya değerdi.
İda, sabah
gözlerini açar açmaz çantasını eline aldı. Kıyıya yakın en büyük ağacın önünde,
arkadaşlarıyla buluşmak için kapıdan dışarıya adım attı. Her gün okula giden
sadece beş çocuk vardı, bu adada yaşayan kişi sayısı gerçekten de azdı. Bulutların
parıldayan güneşi örttüğü ve toprağın yollardaki çukurlarda yağmur sularını
biriktirdiği bir günde, İda’nın yüzünde arkadaşlarını görür görmez güller açtı.
Kıyı yolu boyunca yürürken gökyüzüne bakıp bulutların nasıl bir şekle
benzediklerini konuştular.
“Bakın bakın!
Şurdaki bulutu görüyor musunuz, neye benziyor?”
“Hangisi ,
hangisi ?”
“Ya şurdaki
işte görmüyor musun pofuduk pofuduk var ya”
“Hepsi pofuduk
ama”
“Hııı”
“Tadı var
mıdır bulutların?”
“Vardır…Bence
çok tatlıdır tadı.”
Böyle sohbet
eşliğinde kıyıya vardı çocuklar. Yaşlı balıkçı, küçük kayığını eski tahta
iskeleye bağlamış, çocukları bekliyordu. Onları görür görmez gülümsemeye
başladı. Çocuklar sıra halinde adamın kayığına bindiler. Denizin bugün karamsar
bir sesi, farklı bir rengi vardı. Bulutlar gece boyunca ağlamış, güneş kış
uykusuna yatarcasına saklanmıştı. Havanın böyle olması çocukları pek
etkilemiyordu, çünkü okul yolu çok keyifliydi. Bazı zamanlar, yaşlı adam
evinden bir kitap getiriyor, yol boyunca çocuklardan biri bu kitabı sesli bir
şekilde okuyordu.
Yaşlı balıkçı
elinde tuttuğu “Küçük Prens” kitabını çocuklara gösterdi, okuması için İda’ya
doğru uzattı. Okul yolculuğu başlamıştı. İda kitabı eline alarak sesli bir şekilde okumaya başladı. "Ölene kadar sorumlusun, gönül bağı kurduğun her şeyden" diye bir cümle okudu İda ve duraksadı.
Yaşlı Adam çocukların yüzüne baktı, konuşmaya başladı.
“Birbirimizin hayatlarına fark etmeden dokunuyoruz ve
belki de büyük etkiler bırakıyoruz. Gerçekten de ölene kadar sorumluyuz gönül
bağı kurduğumuz her şeyden… Neden güzel dokunmayalım hayatlara? Neden bir
insanın bizi hatırladığında yüzündeki tebessüm olmayalım ? “
İda, yıllar geçse bile yaşlı balıkçıyı ve öğütlerini
unutamam diye düşündü. Çocukların hepsi yaşlı adama minnettar bir şekilde
bakıyordu. Birden anlayamadıkları bir soru ortaya attı yaşlı balıkçı.
“Dönecek misiniz?”
Çocuklar birbirlerine bakıp durdular, kafaları karışmıştı.
“Dingin Adasında artık bir şeyler değişmeli” dedi yaşlı adam.
Çocuklar adamın suratına cevap vermeden bakmayı
sürdürürken, İda ağlar bir yüz ifadesiyle sessizliği bozdu.
“Bizi okula götürmekten sıkıldınız mı?”
Yaşlı Adam İda’nın başını okşayarak,
“Benim yıllarım fazla kalmadı. Hak
ettiğiniz her şeyi size vermek isterdim. Gidin, okuyun, gezin, öğrenin,
yaşayın. Ama sonra dönün olur mu? Sizden sonrakilerin kaderini bu küçük kayığa
bırakmayın…Dingin Adası’nın okulu, evlerinin içinde kitapları ve tükenmeden yeşeren
umutları olsun…”
Çocuklar yaşlı adamın ne demek istediğini çok iyi anladı,
birden bu yaşlı balıkçının boynuna atladılar ve söz verdiler.
Dingin Adası’nın yeşeren umutları onlardı.