Durduğun yerde
kalma hali gittikçe içine çekiyor. Planladığım onca şey bir mum gibi erirken
kalıntıları da benimle hapsolmuş. Hayat, sevdiğim insanlarla güzel diyorum
demesine, fakat bir anda yalnızlık dolu odaya koşar vaziyette buluyorum
kendimi, kilitliyorum kapısını fark etmeden. Odam büyük, özlemlerim bile
dolduramıyor içini. Aşamayacağımı sandığım her şey, şehrin
ışıkları içinde kaybolan yıldızlara bakmak gibi. Nokta kadar küçük, fakat çok büyük
değeri.
“Yarın
kilometrelerce uzaklara gideceğim” diye düşündüm ve bu düşünce bir anda heyecanlandırdı beni. Yeni bir hayat, yeni bir ev ve farklı yüzler…
Yanaklarından
öptüğüm ablamı bıraktım otogarda, bindim otobüse. Araç çalışır çalışmaz ben de yol
için hazırladığım çalma listesini açtım. Camdan dışarı bakarken dinlediğim
şarkının sözlerine odaklandım.
“Sessizce akar
zaman,
Yalnızlık gövden
olur
Durmadan yoklar
seni.”
Evet, sessizce
akmıştı zaman. “Bitmek bilmeyen” okul yılları bitivermişti. “Oh öğrencilik
güzeldir, ama çalışma hayatına alışmak zor olur” diyen seslerle doluydu artık
kulağım. Bu asfaltlı yollar kendime sorduğum sorulardan oluşan bir nehir gibi. “Dolu dolu yaşamış mıydım bu yaşları? Hayallerimi gerçekleştirebilmiş miydim
gerçekten?”. Gerçi hayaller değişmişti,
ben de değişmiştim.
Kapadım gözlerimi, her zaman nasıl kaçıyorsam öyle kaçtım. Uykuya saklandım.
***
“Geldim abla,
iyiyim. Güzel geçti yolculuk.”
“İyi bakalım,
yerleş de haber et yeniden.”
“Tamam, öptüm
kocaman.”
Kapattım telefonu.
Kıpır kıpır olacağımı beklerken bir korku sardı bedenimi. “Alışırım” dedim içimden. İnsan alışırdı ya her şeye.
Ruhumun sanki
ipleri vardı, bağladığım an çözülen. Düğüm atamıyorum hiçbir insana, ben
istemediğim sürece atılamıyor o düğümler. Ne istediğimi bulmaya çalışırken
birçok kalp kırıyorum. İplerimi kestiğim insanların ağzında bir “ah” oluyorum.
Anlaşılmayı beklemiyorum artık, ruhumu çocuklarla buluyorum. Bağlanmaktan kaçan
iplerim ancak çocuklarda avutuyor kendini.
Yeni geldiğim bu
şehirde bir hafta sonra öğretmenliğe başlayacaktım. Eşyalarımı yerleştirdiğim
odanın penceresinden dışarı baktım. Pencereyi aralayarak burnumu sızlatan soğuk
havayı çektim içime. Bir gün burnumun direği de sızlar mı bu şehirde, diye geçirdim
içimden.
Bembeyaz bir
sabaha açtım gözlerimi. Güneş, bulutlarla saklambaç oynuyor, kar taneleri, düştüğü yerin misafiri oluyordu. Hazırlandığım gibi okulun yolunu tuttum. “Keşke
biraz daha kalın giyinseydim” dedirten soğuk havayı selamladım. Yolda, tüyleri ıslanmış bir kediye takıldı gözlerim. Beni huzurla uyandıran bembeyaz sabahlar, kimisinin
huzursuzluğu oluyordu.
Hevesle başladığım
ilk dersin sonlarına doğru tatlı ve çekingen bir ses, odaklandığım yoklama defterinden aldı beni.
“Örtmenim, tuvalete gidebilir miyim?”
Bugün, "öğretmenim" kelimesini duyduğum her an teşekkür ettim. Verdiğim kararlara, seçtiğim yollara “iyi ki” dedim.
İçimi umut dolduran gözlere gülümseyerek başımı salladım.