21 Aralık 2020 Pazartesi

-Geleceğin deli yazarı-






Güneşin batışından yarım saat sonra ışıkları yanan elektrik direğine bakmaktan ibaret hayatım. Bu baktığım direğin sokağında açılmasına uğraşılan kapıların anahtar sesleri duyulur, arabalar geçer, evlerden yemek kokuları gelir. Ellerini montunun cebinden çıkarmayan insanlar, bahçelerin avlusunda uyuyan kediler ve gökyüzüne yayılan iz kokulu sis benim manzaramı doldurur. İşte penceremin kenarında beni oyalan görüntü budur. Sanırım bir elektrik direğine bakmaktan ibaret değilmiş hayatım.

“Ferdi, oldu mu dersin bu yazı?”

“Yahu, pencere kenarında oturarak edebiyat mı çıkar canım?”

“Görene her yerden yazılacak bir şey çıkar Ferdi.”

Aldım elime defterimi, kalktım pencerenin önünden. Şu ferdiye çok sinirleniyorum bazen, gerçi haklılık payı da var. Böyle sokağı izleyerek ilham mı gelir insana? Yazar denmez belki de artık bana, konu bile bulamamaya başladım. Fakat nerede gezeyim ki ben, nerede yazayım güzel yazılar? Şu duygu-durum ölçüm testlerini çıkardıklarından beri halim içler acısı. Ne zaman sokağa çıksam koyuyorlar kafama şu lanet aleti, ruh halimi ölçüyormuş.

Çıkan yeni kurallar kötü oldu, çok kötü. Eğer bu testlerde ruh halinin iyi olmadığı tespit edilirse sokağa çıkma yasağı veriliyor sana, ne markete gidebiliyorsun ne de bir adımını dışarı atabiliyorsun. Birbirimizi etkiliyormuşuz, mutsuzluk yayılmamalıymış. Duyduğuma göre artık caddelerde sadece gülen yüzler varmış, ne hoş. Mutsuzları bir kenarı atmak yerine, mutluluğu yaymaya çalışsak olmaz mıydı ki? Geldiğim yaş mıydı mutlulukla tanışmama engel olan yoksa yaşadığım devir mi? Neyse artık. Ben de evimde küçük köpeğim Ferdiyle kala kaldım. Ferdi halinden memnun görünüyor, bazı zamanlar benim yazılarımı eleştiriyor. Bana ettiği laflar hoşuma gitmese de kendimi tutuyorum, kiminle sohbet edeceğim ondan başka? Kuşlarla mı konuşayım? Delilik. Henüz o aşamaya gelmedim.

Ah yeni çıkan kurallara döneyim ben yine. Ne zaman duygu-durum ölçüm testine tabi tutulsam, ekranda beliriyor beni eve mahkum eden yazılar.

“Adı Berkecan, yaşı 57, mesleği yazarlık, ruh hali iyi değil, enerjisi düşük.”

Yine evin yolunu tutuyorum.

2071 yılı beni yoruyor. 


7 yorum:

  1. Takıldığım ufak tefek noktalar var, ama genel olarak güzel bir yazı okudum yine :) Ellerine sağlık :) Zihninin köşesine kamp sandalyemi açtım, baktım geleceğe :) Muhtemelen bir hafta bekleyecek olmasam hiç kaldırıp götürmezdim sandalyeyi :)

    Gelelim takıldığım noktalara. İlki, "...gökyüzüne yayılan iz kokulu sis benim manzaramı..." kısmı. Bu acaba "is" mi, yoksa uçakların bıraktığı bulutumsu gibi gerçek bir izden mi söz ediyorsun? Netleştirmek adına soruyorum :) İkincisi şurası: "Ne zaman sokağa çıksam koyuyorlar kafama şu lanet aleti, ruh halimi ölçüyormuş." Bunun devamında şöyle bir yer var: "Eğer bu testlerde ruh halinin iyi olmadığı tespit edilirse sokağa çıkma yasağı veriliyor sana, ne markete gidebiliyorsun ne de bir adımını dışarı atabiliyorsun." Şimdi bu alet, sokağa çıkınca mı devreye giriyor, yoksa evde de çalışıyor mu? Yani hep mi sürüyor ölçüm?

    Bir köpekle konuşması normal, ama kuşla konuşması delilik. Bu noktayı pek sevdim :) Haşmet'li yazı aklıma geldi, yoksa içinde Haşmet geçmiyor muydu, neyse bir yerde "Haşmet" var ama tam olarak nerede hatırlayamadım, o öykünün tadından da var bu metinde, tekrar yeni bir gözle yazacaktın sanki o öyküyü, bunu da mı yanlış hatırlıyorum acaba, yanlış hatırladığım bir şey yok gerçi, hatırlayamadığım var :) Neşeli sevgilerle :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "İs"i neden "iz" diye yazmışım hiç anlayamadım:) İs demek istemiştim aslında, şu an yorumunda fark ettim. Ama uçakların bıraktığı bulutumsu görünüme dediğimiz "iz" fikri de hoşuma gitmedi değil:) Bir diğer soruyu da şöyle düşünmüştüm, ölçüm hep sürmüyor ama yine de takip ediliyorsun, adımını dışarı attığın vakit yeniden teste geliyorlar:)
      Ne zaman Haşmet'e baksam yeni hikayeler aklıma geliyor. Haşmet'in maceraları ve iç dünyası:)) Yeni bir bakış açısıyla yazmak aklımda daha yazıya dökmesem de:) Böyle dikkatli okuduğun için teşekkür ederim!

      Sil
    2. Belki de isle dolu gökyüzünde uçan bir uçağın bıraktığı izdir :) Böylece hem izi hem de kokuyu açıklar :) O zaman yeni öykülerini merakla bekliyorum :) Bu arada dikkatli okuduğum için teşekkür edilmesi tuhaf geliyor bana, nasıl okuyabilirdim ki başka? :)

      Sil
    3. Aslında fark ettiğin şeylerle benim de birçok konuda farkındalığımı arttırıyorsun, bu yüzden teşekkür ederim:)

      Sil
  2. ne güzel bir düşünce bu yaaa. bilimkurgu yazmışsın. ne güzel öyküler yazıyon sen :)

    YanıtlaSil
  3. Bu öykü aklıma pencerenin önünde oturmuş dışarıyı izlerken geldi. Ben de öyküdeki Berkcan Dede gibi elektrik direğine bakıyordum sokaktaki. Dediğin gibi iç sesim beni de Ferdi gibi sabote etti :) Teşekkür ederimm

    YanıtlaSil