24 Ekim 2020 Cumartesi

-Haşmet'in Günlüğü-

 

Saatlerdir uyuduğum koltuğun üzerinden, su içme isteği kaldırdı beni. Koridorda yürürken evdekilerin de neler yaptığını merak ediyordum, ne bir ses vardı ne de bir hareket. En son üç gün önce değiştirilmiş olan eski suyumu yudumlamaya başladım. Bizimkiler bugünlerde çok meşguldü herhalde, suyumu çok az değiştiriyorlardı. Bazı zamanlar keşke suyumu kendim değiştirebilsem diyorum, taze su içmeyi çok severim. Suyumu yudumlamaya devam ederken mutfaktan gelen kokularla başımı kaldırdım ve kokunun ne olduğunu çözmeye çalıştım. Kaşık sesinden anladığım kadarıyla bir kaba mama koyuyorlardı, hemen koştum! Mama yediğim zamanlar kendimden geçiyorum, belki de tüm zamanımı bir evin içerisinde geçirdiğim bu monoton hayatımda yemek bana her şeyi unutturuyordu, fakat aynı zamanda geceleri gizlice yaptığım birtakım aktiviteler de heyecanlandırıyordu beni. Yemeğimi bitirip tüylerimi güzelce bir yaladıktan sonra herkesin ne yaptığını görebileceğim bir konum bulmaya çalıştım, kalabalık bir aileyiz biz. Muammer, Fatoş, oğulları Görkem, kızları Cansu ve bir de ben! Kedi Haşmet.

Anladığım kadarıyla bugün evde sadece Cansu var, kapalı kapıların arkasından başka bir ses duymuyorum. Gerçi uyku saati midir onu da bilmiyorum, benim saat kavramım yoktur. Uykum gelirse uyurum, canım koşmak isterse koşarım, acıkırsam yemek yerim, sevilmek istersem bizimkilerin bacaklarına dolanır delicesine miyavlarım. Canım da öyle bir oyun oynamak istedi ki anlatamam. Hemen gözlerim evden birini aradı, durmaksızın bir işler peşinde koşuşturdukları hayatlarının on dakikasını benimle oyun oynamak için ayırabilecek biri var mıydı? Görkem odasının kapısını araladı, annesine seslendi. “Anne dışarı çıkacağım, gelirken bir şey alayım mı?”. Hoop! Eve yeni kitap al Görkem desem, anlar mıydı ki beni? İnsanlar, kedilerin hayatlarının sadece uyumaktan ve yemek yemekten ibaret olduğunu düşünüyor. Oysaki geceleri herkes uyuyorken uğraştığım hobilerimden kimsenin haberi yok. Belki de bu hobilerim beni zamanla daha özgür ruhlu bir kedi yaptı. Bir gece Atilla İlhan’ın bir şiirinde “Özgürlük dediğim yerde demirledim” dizesini okudum, işte o gün bana bu evden kaçma isteği doğdu.

Görkem hazırlanmaya devam ediyordu, sokak kapısına doğru yöneldi ve kapıyı açtı. Oturduğum yerden onun ayakkabı giyişini izliyordum fakat ters giden bir şey vardı. Diğer ayakkabısını giymedi ve tek ayağının üstünde zıplayarak evin içine girdi. Ayakkabıyı giymediği ayağıyla yürümeye çalışıyordu, odasında bir şey unuttuğunu anlamıştım. Fırsat bu fırsattı, kapının önünde bizimkilerden biri yoktu. Dikkatimi topladım. Aniden gelen bir cesaretle apartmana fırladım, merdivenlerden inerek apartman kapısına ulaştım. Kalbim çok hızlı atıyordu, belki de geri dönüşü olmayan işlere kalkışmıştım. Eski Haşmet asla böyle bir şey yapmazdı, fakat tüm gördüklerim ve yaşadıklarım bana planlar kurduğum bir hayat içerisinde kaybolmaktansa "an" ı yaşamam gerektiğinin farkına vardırdı. Apartman kapısı açıktı, sokağa doğru ilerleyerek saklanabileceğim bir yer aradım. 

Caddelerde dolaştım, çocuk seslerinin kulağımı doldurduğu yemyeşil parklardan geçtim. Her bir çöp kenarında birbiriyle kavga eden ve çöpleri karıştıran kediler gördüm. O an aklıma gelen düşüncelerle sokağın ortasında donup kaldım. Saatlerce uyuyup benim için koyulan yemeğin kokusuyla uyanacak mıydım bir daha? Geceleri herkes uyuyorken kitaplığın raflarına çıkıp şiir okuyabilecek miydim? Peki ya insanlar, insanlar bana çöplerin içinde kirlenmiş, araba altlarında kararmış olan tüylerime rağmen dokunur muydu?

Hemen evin yolunu bulmaya çalıştım. Koklayabildiğim kadar kokladım her yeri, geldiğim yerden, geçtiğim yollardan ve bizimkilerden bir iz bulmaya çalıştım. Yol boyunca yaptığım şeyi düşündüm. Hayatımdaki onca güzelliği görmeyip, eksikliklere odaklanmışım hep. Aslında hayatta mutlu olacağım şeyler mutsuzluklarımdan daha fazlaymış, sadece fark etmek zormuş. Ben belki de geç farkına vardım fakat hayat sürprizlerle dolu, aramaktan vazgeçmedim. Tam o sırada uzaktan bir yerlerden bizimkilerin sesini duydum. “Haşmeeeet, nerdesin?”, “Haşmeet, oğlum?”. Kalbim öyle hızlı atıyordu ki! Seslerine doğru ilerledim. Onları görür görmez, içime su serpildi.

Yollar bana çok şey öğretmişti. Bir kedi yaşıma daha girdim.


alıntıdır.


 

21 Ekim 2020 Çarşamba

İnsanlık hali

 

Bilmem kaç gün oldu evden çıkmayalı, güneşin sıcaklığını hissetmeyeli... Bu karantina evlere bağladı bizi, ben fazla bağlanmışım . Bu sabah, arkadaşlarımla dışarı çıkıp eğlenecek olmanın verdiği bir heyecan var üzerimde, hava da kapalı gerçi ama umursamıyorum. Yüzüme dikkatli bakıyorum, biraz makyaj yapayım ya değişiklik olsun, kıpır kıpır içim. Tüm gün derslerimi, işlerimi hallediyorum. E tabii balkonda da bir kahve keyfi yapıyorum. Apartmandan ileri adımlarımı atar atmaz çıkarıyorum kulaklığımı, yüksek sesli dinliyorum şarkıları. Yollarda, otobüste, metroda yüzlerce farklı yüz görüyorum. Keyifli keyifli yolculuğuma devam ederken bir çift göz kalabalığın arasında dikkatimi çekiyor bana bakan. Benden yaşça küçük bir kız inceliyor beni. Ne bakıyor diye düşünüp duruyorum sonra amaan diyorum ineceğim şimdi vapuru da kaçırmayayım. Otobüsten indiğim an arkamdan koşuyor o küçük kız, hayretle bakıyorum suratına ve utanarak ağzından çıkıyor sözler,

“Abla pantolonun fermuarı açık kalmış”.      







            

18 Ekim 2020 Pazar

-sekiz-

 

Sekiz saat sürüyor yolculuk. Yollar hüzünlü, mutlu ayrılsan da aile evinden, o gözlerden birkaç damla akıyor. Ya içine ya da yanaklarından çenene. Ne çok anı bırakıyoruz arkada, ne çok acı paylaşıyoruz otogarda. Kafamın içinde geziniyor düşünceler, kalbime çökmüş o hüzün. Daha şimdiden çekeceğim hasretin acısını hissediyorum. Benim bu hüzün sekiz saat sürüyor, sekiz saat yolculuk. 

Vega Ankara





15 Ekim 2020 Perşembe

Yastık arası hoşbeş

 
Saat sabah 6. Günlerden nedir bilemem, ama saatler aklıma kazınır benim. Perdeyi hafifçe sola kaydırırken gözlerim üzerime düşen gün ışığıyla kısılır, gökyüzüne bakar, martıları duyar kulaklarım, hareketlenen trafiği hissederim.  Derince bir soluklanırım, hava soğuktur, yine de o pencereyi küçücük aralarım ben. Yüzüme çarpan havayla daha da sıkı sıkı sarılırım yorganıma, işte ne güzeldir o an, günaydınlar. Belki tüm günümü evde geçireceğim, belki dışarılarda eğleneceğim, belki de bugün öleceğim. Kaderin, günlerin belirsizliğini düşünürüm sabahları. O yüzden saatlere önem veririm, günlerimi değil her saatimi anlamlı yaşamalıyım diye düşünürüm. Sabah felsefesi bitiyor burada.




10 Ekim 2020 Cumartesi

'Dinle, küçük adam' üzerine alıntılar

 


Her yıl farklı bir benlikle okunacak kitaptır “Dinle, küçük adam”. Lisede çok sevdiğim bir hocamın önerisi üzerine alıp okumuştum bu kitabı, iyi ki okumuşum. Amaçsızlaştığımı, rutine döndüğümü ne zaman fark etsem alıp okur, yüzüme vurulan gerçekleri tekrardan gözden geçiririm. Öyle ki, bu kitap hakaret eder sanki insana, sıcacık havada buz gibi soğuk suya girmiş gibi hissedersin. Elimde kalemimle okudum bu kitabı, acımadan çizdim cümlelerin altını o temiz sayfalarda, kazınsın diye aklıma. 

“Hayattan mutluluk dileniyorsun, ama güvence senin için daha önemli, hatta bunun bedeli bütün yaşamın boyunca baş eğmek olsa bile.”

"Sana kişisel özgürlük değil ulusal özgürlük vaat ediyorlar. Sana insani öz saygı değil, ulusal büyüklük vaat ediyorlar. 'Ulusal özgürlük’ ve 'devletin çıkarları' ifadeleri bir kemiğin bir köpeğin ağzını sulandırdığı gibi senin ağzını sulandırıyor ve sen onları alkışlıyorsun. Onlar seni bir sembole kurban ediyorlar ve sen onları kendi üzerinde iktidara taşıyorsun. Bütün maskeleri düştüğü halde senin efendilerin senin tarafından yükseltildiler, senin tarafından beslendiler."

 “Kimse sana, küçük adam, özgürlüğünü şimdiye dek niçin fethetmedin sorusunu hiç yöneltmedi, ya da, fethettiysen bile, onu hemencecik yeni bir efendiye niçin yitirdiğini.”

Yerinde saydığın, kendini geliştirmediğin her bir gün için kızıyorsun. Sana durma diyor kitap, yerinde durma, kabul etme, benimseme. Mantık süzgecinden geçir ve önce o mantık süzgecini geliştir diye bağırıyor.




“Hedefe ulaşmak için her türlü aracın, adi ve alçakça aracın da mübah olduğunu sanıyorsun.”

“Hayır, küçük adam, hakikat konuşulunca kulak vermiyorsun. Sen yalnızca patırtı yapılınca dinliyorsun.”

Ne küçük ve bayağı olduğumuzu değil, bizim yararımızı ve önemimizi anlatıyor bu kitap.

“Korkuyorsun, hayatın akışına dalmaktan ve orada yüzmek mecburiyetinde kalmaktan.”