Haziran ayı yaklaşırken ailecek sabırsızlanırız. Ya da içimdeki heyecandan dolayı herkesin benim gibi hissettiğini düşünürüm. Çocukluğumun en güzel yazlarını geçirdiğim anneannemin küçük evine dokuz ay boyunca, kumbaraya bozuk para atar gibi özlem biriktiririm. Yola çıkmadan o kumbaranın kapağı kapanmaz hale gelir, işte yol boyu da öyle dolup taşmış olurum ben. Anneannemin boynuna atlamak için dakikaları sayarım.
O gün bavullarımızı hazırlayıp yola çıktık. Yollar bitmek bilmezken anılarım canlanmaya başladı aklımda. Kaldırımlarında yerden yüksek oynadığım, teyzelerin akşamüstü kapı önüne terlikleriyle çıkıp sohbet ettiği ve sokaklarında komşu çocuklarıyla tanıştığım güzel mahalleyi düşünüp durdum. İnsan hayallere daldığı vakit, zaman denen kavramın aceleciliği ile karşılaşıyor. Gözlerimi açtığım an vardığımızı anladım. Kapının önünde taburesine oturmuş etrafına bakınan anneannemin bizi beklediği her halinden belliydi. Sokağa adımımı atar atmaz farklı hissettim. Ya değişiklik vardı bu sokakta ya da ben çok büyümüştüm. Kollarını bana açan anneanneme sarıldım.
Hep beraber yemek yedikten sonra, yürüyüşe çıktım. Dolaştığım sokaklar boyu “kız bitti mi okul?” ya da “var mı birileri okuldan falan?” diyen teyzelerin sorularını cevaplayıp durdum. Anneannemin evine dönerken mahalleliden sokağın köşesinde oturan teyzenin vefat ettiğini işittim. “Nihan”dı adı. Gizli, saklı, sır demekmiş Nihan isminin anlamı. Adı gibi bir kadındı. Komşularına gülümserdi fakat bir kelime ettiğini duymuşluğum yoktur. Onu günde iki kez sokakta görürdüm. Sabah ve akşam. Sabahları kedilere mama vermek için yüzünü bile yıkamadan sokağa adım atar, akşamları da ağzına daha tek bir lokma koymadan mama vermeye çıkardı. Mahalleli onu “kedilere çocuğu gibi bakan teyze” diye de bilirdi. Sokakta oyun oynadığım zamanlarda yakın bir arkadaşım vardı. Nihan Teyze’nin torunu Zeynep. Yıllar geçtikçe ziyaretleri azaldı, arkadaşlığımızı devam ettirmeye çalışsak da mesafeler bizi uzaklaştırdı. Ya da bizim bahanemiz mesafelerdi. Fakat içimde ona karşı olan sevgi hiç azalmamıştır.
Babaannesi yeni vefat ettiğine göre o da burada olmalı diye tahmin ettim. Bir sonraki sabah torunu açar diye düşündüğüm Nihan Teyze’nin kapısını çaldım. Bir süre kapıda bekledikten sonra anahtarın sesiyle heyecanlandım. Kapı açılır açılmaz arkadaşımı tebessümünden tanıdım. Yüzümüzdeki çocuksu ifade gitse bile gülüşümüz hiç değişmiyor diye düşündüm. Birbirimizi görür görmez sanki hep bu anı bekler gibi sarıldık, o an konuşmadan birbirimizi anladık.
Zeynep beni içeri aldıktan sonra, babaannesinin koyu sarı, klasik koltuğuna oturdum. Yılların ve seçtiğimiz yolların bizi nasıl değiştirdiğini konuştuk. Sohbet nasıl geçti anlamadık. Zeynep, Nihan Teyze hakkında sorduğum sorulardan bir süre kaçtı. Bu kaçışlarından dolayı pişmanlık duyduğu bir şey olduğunu anlayabiliyordum. Babaannesinin vitrinde duran fotoğrafına bakarken “keşke daha çok vakit geçirebilseydik” diye içinden geçirdiğini duyar gibiydim. Sevdiklerimizle geçirdiğimiz vaktin kıymetini bir kez daha anladım. Ben de vitrinde duran fotoğrafa bakmaya başladım. Bir süre sonra, masanın üzerindeki defter gözüme takıldı.
“Zeynep, bu defter Nihan Teyzenin mi?”
“Dedemin babaanneme yazdıkları var içinde…Biliyorsun dedem ben çok küçükken vefat etti, nasıl biriydi pek göremedim ama babaannemi nasıl sevdiğini bu defterde gördüm. Babaannem için bu defter çok değerliydi, onu elinde okurken pek rastlamadım ama ne zaman buraya gelsem bu defteri farklı bir yerde görürdüm. Ne kadar çok okuduğunu o zaman anlardım… En son da bu masada bırakmış işte”
İkimiz de düşünceli bir şekilde masaya bakmaya devam ettik, bir süre sonra Zeynep sessizliği bozdu.
“Biliyor musun, babaannem kedilere yaklaştığında kaşınırdı, hapşırır dururdu. Dedem yaşarken babaannem bahçelerine gelen bir kediyi bile kovalarmış, sinir olurmuş. Dedem ölene kadar bir kez bile kedilere mama vermişliği yokmuş. Ama dedem çok severmiş onları, sabah akşam yemek verirmiş. Tıpkı babaannemin yıllardır yaptığı gibi…”
Nihan Teyze kocasının ardından kedilere yemek vermeye başlamıştı demek. “Kedilere çocuğu gibi bakan” Nihan Teyze…
Zeynep ayağa kalkıp masaya yöneldi, defteri eline alıp yanıma oturdu. Defterin bittiği yeri açtı. Bu son sayfada İlhan Berk’in bir şiiri ve köşesinde de Nihan’a… kelimesi yazılıydı.
Evet hep açık gidip gelen ağzın içindi;
Gökyüzünün o huysuz maviliği içindi;
Elma kokan bir Türkçeyle konuştuğun içindi;
Ölümün sefil, kötü belleği içindi;
Her gün Pazar kurulan o sokaklar içindi;
Saçında uykusu kaçmış çiçekler ıslattığın içindi;
Çocuklar okuldan dönüyormuş gibi sesin içindi;
İşte bütün ama bütün bunlar için sana teşekkür derim.
Nihan'a...