Güneş tepelerin
ardında kendisini göstermeden gözlerimi açtım, bugün ona yakından günaydın
demek istedim. Babam hep derdi ki “Günaydınlar bir başkadır, günaydın dediğin
bir insanın bile gününü güzelleştirebilirsin”. Babam güzelleştirirdi, benim tüm
hayatıma günaydın demişti.
Kalın bir kazak
geçirdim üzerime, yün çoraplar giydim üşümeyeyim diye. Sabahlar soğuk olurdu
burada, soğukları sevmeyi öğreniyordum zamanla. Yıllardır güneşi yakalamak için
çıkıyorum, dağların arkasındaki ışığını hissederken yüzlerce düşünce geçiyor
aklımdan. Sabah yürüyüşlerinde en çok da kendimle konuşuyorum. Soğuk yüzüme
çarptığı an kendimle konuşma seansını başlatıyorum. Mantığım gerçekleri kalbime
vuruyor, bazen de öğütler veriyor. Ben de dinlemeye başlıyorum hepsini.
İnsan
yaşattığı hisleri elbet yaşarmış bir gün. Kime değersiz hissettirdiysen
kendisini, sen de hissediyorsun o değersizliği. Ah benim bir zamanlardaki
halime… Kendine kırgın olmanın verdiği hüzün kolay geçmiyor.
Bazen
şükretmeyi bilmiyorum ben. Sahip olduklarımın bilincinde gibi davranmıyorum, sabahlara
küskün geceler yaşıyorum. Herkesin içindeki bencilliği görüyorum, en üzüldüğüm
kendi içimdekine oluyor. Düşüncede bencillik, sadece söze vurmadığım
düşüncelerimde. Yardımseverlik dolu eylemlerim artık alay ediyor sanki benimle.
İçim dışımla kardeş, fakat beş parmağın beşi bir olmadığı misali. Farklılar,
çok farklı.
Meyve sebze
satılan pazarlardaki kalabalık gibi dünyam. Gürültülü. Ben o kalabalığın içinde
annesinin elini bırakmış çocuk gibiyim. Ben de o hissiyatı arıyorum. Güven ve
koşulsuz sevgiyi. O çocuğun annesini ararken yaşadığı korkuyu da geceleri
yaşıyorum, dediğim gibi benim geceler küskün sabahlarıma.
Çocukken
kardeşimle kıyıdaki dalgalarla oyun oynadığımızı hatırlıyorum. Bir geliyor, bir
gidiyor, bize çarpıyor. Her gelişinde suyun içinde zıplıyoruz, dalgalardan uzun
oluyor boyumuz. Benim boyum artık o dalgaları geçmiyor, ya da aşmaya
çabalamaktan yorgun düşüyorum.
Yahu hep de
sönük değil umutlarım. Bir akşam vakti elektrikler kesildiği zaman yakılan o mum
gibi aydınlatıyor beni. Bir nefese sönüyor, bazen de o mumu bir başkasının üflemesine
izin verdiğim günler oluyor.
Beyazı da
seviyorum siyahı da. Biri yokken diğeri olmuyor, artık biliyorum. Sevdiğim ne
varsa karşıtına da muhtaçlığımı inkar edebiliyorum bazı zamanlar.
Umudun ışığını
tekrardan yakacak bir kibrit arıyorum. Kibritin nasıl yakıldığını tekrardan
öğrenmek istiyorum, bir zamanlar öğretme hayali kurarken. Hayatın planları
sevmediğini tekrardan fark ediyorum.
Kimine göre
kendi kafamı şişiriyorum. Belki de ancak böyle derman buluyorum. Bir yerlerde
sakladığım umutla saklambaç oynayıp duruyorum. Fakat bir türlü sobeleyemiyorum.
Gecelerimi
sabahlarımla barıştırıp oyuna devam etmek istiyorum, en sonunda sobeleyeceğime inanıyorum. Her şeyin bir karşıtı olduğunu yeniden hatırlıyorum, kendime
zorla hatırlatıyorum.
Bir saatlik sabah
yürüyüşüm burada bitiyor, içsel hesaplaşmayı şimdilik kapatıyorum. Evimin
kapısını açmaya çalışırken bir şeyin yokluğunu fark ediyorum. Miyavlama sesi. Kapıyı
araladığımda koridorda beni her zaman karşılamak için bekleyen kedim yok.
Bir de ne
göreyim, güneşi yakalamak isteyen bir ben değilmişim.
![]() |
Haşmet :) |